10 Mayıs 2012 Perşembe

Deliyiz ama salak değiliz

Geçtiğimiz ve bu haftanın en önemli konuları Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarda dağıttığı
sütlerden bazı çocuklarımızın zehirlenmesi ve yine Milli Eğitim Bakanının dahiyane fikriyle, orta öğrenim öğrencilerinin evlenebilmesi, hatta okullarda ‘Emzirme Odaları’nın açılması açıklaması oldu.

Dağıtılan ilk sütle beraber zehirlenme olayının arkasından, çok değerli devlet büyüklerimizin olayı aydınlatan çok (!) önemli açıklamalarını dinledik. Bu açıklamaları duyunca şaşkınlıktan dondum, kaldım. Sanırsın Temel fıkrası… Muhteremlerden biri ‘çocuklar daha önce hiç süt içemediklerinden, ilk içmelerinde yabancılık hissetmiş olabilirler’ demiş.

Bunu söyleyen devlet büyüğünün özrü kabahatinden büyük. Hiç süt içmeyen çocuk olur mu dostlar? Anadolu’nun bir çok bölgesinde, hatta kırsal kesimlerinde inekten sağılan süt daha soğumadan çocukların önüne gelir. Mis gibi içerler.
Diyelim ki doğru söylüyorsunuz; 10 yıllık döneminizde doğmuş çocukların birçoğu süt dahi içememişse, bu tamamen sizin başarısızlığınızın itirafıdır.
Hal böyle ise lütfen her başarısız kişinin yaptığını yapıp, istifa ediniz.




****

İkinci konumuz; yeni zorunlu eğitim yasasının son sınıf öğrencileri için evlenmenin ve daha da ilerisi olan ‘okullarda emzirme odaları’nın açılması oldu. Yani çocukların çocuk sahibi olmasının serbest bırakılması konusu gündeme bomba gibi düştü. Özellikle Milli Eğitim Bakanının doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı topraklarda normal karşılanan, çocuk yaştaki kızların başlık parası karşılığında evliliğe zorlanması bana göre bu yasa ile legalleşiyor.
Yani Türkçe meali; özellikle o malum bölgenin şıhlarının cevaz vermesi, din adamlarının 12 yaşındaki kız çocuklarına T.C Medeni Kanununun ilgili maddelerini ihlal edip, suç işleyerek nikahlarını kıymalarını kanunlaştırmak istiyorlar.

Bu arada şimdi hatırladım,1. AKP Hükümetinin öncelikli hizmet olarak T.C Medeni Kanununda aile rızası ile evlenme yaşının 15’e indirilmesinin nasıl bir hizmet olduğunu o zaman pek anlamamıştım. Çağ dışı olarak yönetilen bazı Arap Ülkelerinin dışında hiç bir ülkede evlenme yaşı 18 den aşağı değildir. Hatta birçok ülkede 21’dir. Bunu ihlal etmek sübyancılıktır ve cezası çok ağırdır. Sadece kendini bilmez sapıklara hizmet eden bu fikirlerinizden lütfen dönünüz.



***

Ben hiç bir devlet erkânının bu uygulamalardan faydalanacağını asla düşünmüyorum. Aklıma bir dostumun anlattığı fıkra geldi. Sizlerle paylaşmak isterim:

Adamın biri arabasında giderken dehşet bir sağanak başlamış, sanki gök delinmiş, dünyaya akıyor.
Adam güç bela ilerlemeye çalışırken sağ ön lastiği patlamış, çaresiz sağa çekmiş. Arabadan inmiş.
Tesadüf ya bu araba tam da logarın demir ızgarasının önünde durmuş.Adam çaresiz lastiği sökerken arkadaki yüksek duvarın üstünde bir adam oturmuş ‘Dikkatli ol, dikkatli ol’ diye akıl veriyor. Arabanın sahibi zaten sırılsıklam olmuş hırsından kuduruyor. Duvarın üstündeki adama;

- “Senin işin yok mu bu yağmurda vır vır ötüyorsun? Hadi evine git” demiş.
Adam;
- “Burası Akıl Hastanesi, ben hastayım, koğuştan kaçtım, eğleniyorum” demiş.
Arabanın sahibi arkadaş, “Deli deli konuşma elimin altında..” derken tekerlekten söktüğü bijonları logara düşürmüş.Hırsla, “Ulan deli gördün mü yaptığını, dikkatimi dağıttın, bijonları logara
Düşürdüm. Ben ne yapacağım şimdi?” diye konuşurken hasta hiç istifini bozmadan,”Her tekerden 1 bijon sök, 3 bijonla lastiği tak, bu seni bayağı götürür. İlerde bir servise girer bijonlarını tamamlarsın” demiş.
Adam şaşırmış ve başlamış elinin dediğini yapmaya. Tam arabasına binerken hastaya dönüp, “Sen bayağı akıllı bir adamsın. Burada ne işin var?” deyince hasta, “Arkadaş ben deliyim, salak değil” diye cevap vermiş.
Yukarıdaki açıklamaları yapan değerli devlet büyüklerine; hadi deliliğimizden açıklamalarınıza gülüyoruz. Ama salak da değiliz ya (!) lütfen biraz ciddi olun.

09 Mayıs 2012 /Ordu Hayat Gazetesi

6 Mart 2012 Salı

ÖZÜR DİLİYORUM !

Çok uzak bir tarih değil hani sizde hatırlarsınız.
2006 yılında Balıkesir 'de Toki tarafından yaptırılan konut açılışında konuşmuştu Başbakan Erdoğan.
terörle mücadeleye değindiği sırada dinleyicilerden bazılarının “Şehit cenazesi görmek istemiyoruz” tepkisi üzerine “Askerlik heralde yan gelip yatma yeri değildir canım kardeşim” diye cevap vermişti.
Karşılıklı bu diyalogla beraber ülke gündemine bomba gibi düşen bu açıklama oldukça uzun bir zaman özellikle şehit aileleri, muhalefet cephesi ve vatanını seven herkez tarafından çeşitli tepkilere neden olmuştu..
2011 yılındayız ve üstünden 6 tam yıl geçti..2006 yılından buyana kaç şehit verdik biliyor musunuz?
1000'e yakın..
Yan gelip yatma yeri olmayan şanlı şerefli askerlik sürecinde, vatana canını siper eden bir çok askerimiz ismini gönüllerimize yazdırmanın yanı sıra çeşitli sokak ,okul,cadde ve bulvara adını verdirdi.Analar ağıtlar yaktı,eşler peşlerinden boynu bükük baktı,babalar Vatan Sağolsun diyerek teselli aradı..
Ve bugün..
Sizin de bildiğiniz gibi bedelli askerlik süreci başladı.Yani bastır parayı al teskereyi.
Sahi Vatan Sağolsun demenin bedeli ne oldu ?
***
Vatan borcuna paha biçildi !
***
Daha önceki yıllarda Üniversite mezunları askerlik sürecini yedek subay olarak tamamlıyordu. Yıllarca yedek subaylık kadroları dolu oldugundan birikim meydana gelmişti. Bu birikimin bosaltılması için ilk defa 70'li yıllarının ortalatında 4 aylık kısa dönem askerlik süreci başlamıştı.
Ve bu alışkanlık ;
zaman içinde yapılan popüler politikalarla bir bedel karsılığında 21 güne kadar düşürüldü.
Bu 21 günlük askerliğin tek şartı ise 21 günlük temel egitimdi.
Diger yandan hatırlatmakta fayda varki ,günümüzde Ünv. mezunları 5 aylık kısa dönemde askerlik görevini yerine getiriyor. Bugün T.B.M de yasalaşan bedelli askerlikten faydalanacakların çoğu bu gruba girdiginden ayrıca kamu vicdanını rahatsız ediyor.
Vatandaşın hali vakti yerinde olmayan kesimindeki , maddi imkansızlıklar nedeniyle yüksek öğretim alamayan evlatlarımız , bu askerlik sürecini ; terzi, marangoz, şoför, garson, hammal ,inşaat işçisi, boyacı, sıvacı , aşçı ve bunun gibi mesleklerini beyan ederek 15 ayda tamamlıyor.
Bir tarafta cocuklarını, canlarını, eşlerini sehit veren aileler varken, diger yanda; bes aylık bir hizmeti devletine cok gören herkesi ayıplıyorum.
Beklentim şudur ki ; Bedelini ödeyerek 21 günlük temel egitimi bile olmayan bu askerliği satın alacak tek bir Türk gencinin çıkmamasıdır. Çıkarsa bu yurdunu seven bu milletin ayıbı olacaktır.
Bugüne kadar verdiğimiz istiklal şehitlerimizde dahil olmak üzere , bütün sehitlerimizi minnetle anıyor, gazilerimizi saygıyıla kucaklıyorum.
Bu evlatları yetistiren annelerin, babaların ellerinden binlerce defa öpüyorum.
Atatürk'ün kurdugu T.B.M.M'den bu karar çıktığı için bütün şehitlerimizden ,gazilerimizden ve ailerinden vatanını seven onurlu bir Türk genci olarak özür diliyorum.. Lütfen affedin!
Ayşen TÜRKMEN
Karadeniz Birlik Gazetesi
 12 Aralık 2011

EFENDİMİZ;KÖYLÜMÜZ

Teknolojinin daha gelişmediği, nüfus patlamasının yaşanmadığı yıllarda, köylerimiz vardı...

Köyümüzde derme çatma bir okul, okulun bahçesinde koşuşan çocuklarımız vardı, yarını emanet ettiğimiz..

Yol  yoktu o vakit, patikadan uzunca bir müddet yüründükten sonra gelinirdi köy meydanına, ayakta çarık,bakraçda yoğurt, bir parça somon ekmeği...

Öğretmen'e sözlükte Türkçe anlamı din görevlisi olan "hocam" diye seslenmek kültürümüze yerleşmemişti daha... Ayıptı! Zira hoca camiide idi, öğretmen okulda.Köyün Hoca'sıyla, Öğretmen'i köy kahvesinde birlikte çay içerlerdi hatta !..

****

Dayanışması vardı, köylü paylaşırdı.. Gaz lambasının titrek alevi altında ayıklanırdı mısır pürçeği... Hatta kapılara kilit takma alışkanlığı da yoktu o tarihlerde…

Sarık ve cübbenin moda olmadığı, badem bıyıklı devlet memurunun takunyalarla gezmediği koridordu belki İlçe Kaymakamlığı..

Başında kasketi,serkisof saati ve yakasında mendili vardı Rüstem aganın,Mehmet emminin.

Zaten modelide belliydi Cumhuriyet kadınının..Şehirlisi Halide Edip,Köylüsü Nene Hatun...

Köylü hiç üşenmezdi.Hem niye üşensinlerdi ? Düşmanı alt etmişti 15'likler, Sakarya'da,Afyon'da,İzmir'de,Çanakkale'de,Kars'da,Hatay'da.Giysiler çıkardı sandıktan, naftalin kokusu sarardı bütün bayramları... Düşünülmezdi bile yağmur çamur,kar boran...Bayram olsundu,varsındı 29 Ekim,23 Nisan,varsındı 19 Mayıs,30 Ağustos...

Kimse istemezdi Kasım geliversin.Saatler ne zaman dokuzu beş geçseye uzasa,yumruk yumruk yaşlar dökülür, derin bir sızı topaklanırdı ciğerle yüreğin arasına.. Sahi bilir misiniz yelkovanla akrebin o dakika kalakaldığını! 

****

Köylü azla yetinmeyi bilirdi, komşusu açken uyuyanlardan değildi..Ata'mızında dediği gibi köylü milletin efendisiydi...

Çarık,bakraç,yoğurt,somun,gaz lambası devirlerinden,Mehmet emminin oğlu Doktor, Osman aganın kızı Öğretmen,Emine teyzenin oğlu  Hakim,Hasan dedenin torunu Mühendis,Ayşe ninenin torunu Pilot oldu genç Cumhuriyet'e...

Kimse yüksünmedi yaptığı görevden. Memleket değerliydi,hizmet memleket içindi ! Sılasına hasret düşülürdü yollara. Çünkü, omuz omuza kurulmuş Cumhuriyet'in çocuklarıydı onlar !

***

Yıllar geçti,memur zamanla işini bilmeyi öğrendi...

Ayşen TÜRKMEN
Karadeniz Birlik Gazetesi 06 Şubat 2012

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Padişahım..! Çok Yaşa !!

Bildiğiniz gibi 22 Ağustos 2011 tarihi, İnternetin güvenli kullanımını teşvik etmek amacıyla, yasalarında desteklediği ölçüde bazı filtreleme teknikleriyle yeni dönemin startını verecek.
Çeşitli basın yayım kuruluşları bu uygulamayla birlikte, bir çok kelimenin sansür engeline takılacağı kanaatini öne sürüyor. Hatta bazı sivil toplum kuruluşları ;

Merkezi filtre uygulaması, devlet eliyle gerçekleştiği her durumda SANSÜRDÜR. Çünkü vatandaşın seçme, bilgiye erişme özgürlüğü elinden alınmakta, bilgi yurttaşlara ulaşmadan devletin ilgili teknokrat ve bürokratları tarafından engellenmektedir.
Bu süzme işlemini kimin nasıl yapacağı, yani ön görülen kara ve beyaz listelerin nasıl oluşturulacağı da belirsizdir. Ucu açıktır.

Hükümetlere hassasiyetlerine göre liste hazırlama olanağı tanımaktadır. Gerçek yaşamda hükümetlerin, devletin ilgili bürokratik kurumlarının nasıl keyiflerince işleyip hak ve özgürlüklerimizi sınırladıkları ortadadır.
Alan yasakları, grev yasakları, örgütlenme ve sendikal hakların önündeki keyfi, yasal olmayan engeller, devlet geleneği hakkında bize fikir vermekte, böylesi ucu açık bir filtreleme sisteminin nereye gideceğini göstermektedir”

gibi yaptıkları açıklamalarda durumun ne kadar ciddi boyutlara ulaşacağı konusunda vatandaşı bilgilendiriyor.

Gerçi,vatandaşımızın durumun ciddiyeti ve hassasiyeti konusunda ne kadar bilgili olduğunun yanıtı da bana göre oldukça açıktır..

 PADİŞAHIM..! ÇOK YAŞA !!

Pardon efendim…

Misak-ı milli sınırları içinde pembe kimlikli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğumu unutuverdim !!

Zaman gazetesinin konu ile ilgili birinci ağızdan yaptığı röportajında ise ;
“İnternet sansürü ile ilgili bazı farklı düşüncelerin oluşmasına neden olan çeşitli yorumlara hedef olan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer; İnternetin Güvenli Kullanımı Yönetmeliği kapsamında öngörülen düzenlemenin çarpıtıldığını belirterek, standart pakette herhangi bir değişiklik olmayacağını ifade etti’’derken,
bir çok köşe yazarının,sivil toplum kuruluşlarının,sendikaların,durumun ciddiyetinde olan sivil halkın dahi, ilgili hassasiyetinin çok gereksiz olduğu manasını çıkartıyorum ben !

Sahi bu sadece bir çeşit yanılsama  mı ?

“Bu sansür girişimi 12 Eylül Anayasası’nın ve devleti vatandaştan üstün gören devlet geleneğinin bir ürünü olarak düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde engellerin bir parçasıdır. Yeni Anayasa yapımı sürecinde düşünce ve ifade özgürlüğünü kayıtsız şartsız güvence altına alan düzenlemeler yapmak, 30 yıldır yaşanan bunca deneyimin ışığında, tüm siyasi aktörlerin görev ve sorumluğudur” şeklinde yorum yapanlarda yok değil..

Vatan Gazetesi  yazarı Mustafa Mutlu ,Yaşasın internet yasağı, kahrolsun düşünce özgürlüğü! Başlıklı köşe yazısın da ;
  
“Ne yalan söyleyeyim, ben sevindim bu habere: Demek ki artık bilgisayar karşısında saatlerce oturmaktan kurtulacağız...
Yeniden sokakları, kırları, temiz havayı keşfedeceğiz...
Hem bilgi dediğin çok mu gerekli?
Fazlası göz çıkarır!
Sakın, “Canım düşünen insan bilgisiz yaşayamaz” diye geyik yapmayın... Siz de düşünmeyin efendim!
Hem okumadınız mı, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı bir vakıf tarafından yayınlanan ‘Güncel Dini Meseleler’ isimli kitapta, “Yüksek dozda düşünce özgürlüğünün insanları intihara sürükleyebileceği” söyleniyor...”

daha henüz sansür engeline takılmamış kelimelerle bize durumun hassasiyeti konusunda çarpıcı fikirler sunuyor ..

******** 
Malumunuz ülke gündemimiz o kadar yoğun ki… bir yanda muhalefet partilerinin yemin krizi,demokratikleşme yolunda yenilikçi fikirleri yasalaştırma yönünde çeşitli atılımlar yapan iktidar  partisi,şike iddaaları ile sorgulanan klüp yöneticileri, güneydoğuda yaşanan silahlı çatışmalar, deniz feneri davası ,balyoz ve bilumum kesici - delici isimlerle adlandırılan yaratıcı davalarımız, bilişim çağını yaşayan dünyamız üzerinde 70 milyon nüfusuyla internetine sekte vurulan Türkiye Cumhuriyeti..ve “bir dalda iki kiraz” isimli türküye eşlik eden sayın Cumhur Başkanımız..


Aslına bakarsanız güzel türküdür ‘Bir dalda iki kiraz’ ezgisi.

Bir dalda iki kiraz,
Biri al biri beyaz..
Eğer beni seversen
Mektubunu sıkça yaz…

Sallasana, sallasana mendilini
Akşam oldu göndersene sevdiğimi ..

Daha kentleşmenin popüler olmadığı, internet ve bilişim çağının çok ırağında, milletin efendisi köylümüzün dilinden duyguların, nasıl bir yalınlıkla sansürsüz ifade edilebileceğinin en güzel örneklerinden biridir daldaki  kirazların hikayesi.. 


Ömrümün 6 yılını bu türkülerin çıkış noktalarını araştırmakla, neden -sonuç ilişkisi üzerine beyin fırtınası yapmakla geçirmişim. Hatta kırışıp buruşmasın, gün gelir lazım olur diye halı altlarına sakladığım diplomalarım da var benim.

Ne işe yarayacak şimdi bu kadar bilgi tasdiki?

Ama günümüzde Türkçemizin çeşitli kelimelerini ve yüklenilen anlamlarını iyi düşünüp ,tartıp dile getirmek gerekiyor. Eğer yanlış kullanırsan ! sansürleniyor. J 

Türküde sallasana diyor, şeyini …yani mendilini !!
Sallanacak mendil var da ,öyle ulu orta mendil sallanır mı? Hem o mendilin rengi, ebatı, ne amaçla sallandığı da önemli ..
Haydin ulema muhteremler ! bunun içinde fetva verin, aydınlanalım..

Vay bana,vaylar bana !! Tanrı kelamı Kuran’ın ‘Oku’ felsefesini yanlış algılamışım.
.
***********
Aslına bakarsanız eleştirdiğimiz bilumum yasaklar bizler için son derece geliştirici materyaller. Yani devlet seni düşünüyor kardeşim. En azından obeziteye karşı açılmış güzel bir savaş yöntemi bu.

Sen öyle oturduğun yerde araştırmak,bilgilenmek,farkında olmak adına ekran karşısına saatlerce kilitlenirken,-ki bu vakitlerde ye –iç bir taraflarını kabart,bu sayede cari açığımıza, gıda ithalatımız adına iki birim daha maliyet arttır !

Olacak iş mi şimdi bu ?

Sonra durup dururken ,hani biz köylüyüz ya,bağ -bahçe işlerine de pek meraklıyız ya, mazallah sonra hıyarın nasıl ekilip dikileceğini,çocuklarımızın da bu hıyarı tuzlayarak mı yoksa tuzlamadan mı yemesi gerektiğini, öküzümüzün hangi yalı yiyip hangi yalı yemeyeceğini,bir yakınımızın göğüs kanseri olduğunu duyduğumuzda, aman şu bitki bu hastalığa iyi geliyormuş gibi faydalı bilgileri söyleyeceğimizi bilirsek , 


İleriki bir tarihte de Avrupa birliğine girebilme varsayımından yola çıkarak, hangi nüfusla girebileceğimizi de düşünebilirsek….

70 milyon devede kulak gibi kalır arkadaşlar..

Çoğalmamız lazım, 4 tane hanım, uçkura kuvvet derken  3’erden 12 çocuk , her 12 çocuktan da 6 sı kaslı,güçlü kuvvetli çıkarsa, Avrupa’daki amele istihdamını anca karşılarız ..

Senin neyine gerek internette  araştırma yapmak , ne var ki o renkli ekranın içinde ? Devlet senin için düşünüyor, konuşuyor, tartışıyor, çalışıyor!

Öğrenmek istiyorsan sor, kitap oku kardeşim,belki kütüphaneleri fikir   
mezarlıkları olmaktan kurtarırsın !

Keyfine bak, kaşına, kaşına yan gel yat..

Bak ne güzel söylemiş Namdar Karatay yıllar evvellinden ..

Diyorlar ki taç bile baş eğilmezse konmaz,
Önünde eğilirsen kılıç bile dokunmaz.
Dik durdukça bir başa devlet kuşu da konmaz,
Bu dünyada kaide sallamaktır başını
Eğil bükül gerdan kır, her ay al maaşını.


Yüksek dozda düşünce özgürlüğü intihara sürüklüyormuş arkadaşlar ..

****

Peki ne olacak canım şimdi, başkanlık babadan oğla geçse!
Bana kalırsa alın kellemizi sizde rahat edin , biz de ! 

En azından intihar edip tanrı huzuruna günahkar olarak çıkmaktan kurtarırsınız bizi !!

Sözü yerinde söyle, demiri tavında döv,
Öveceğin adamı iyi tart da öyle öv,
Söveceğin adamın yüzüne tükür de söv,
Yüzüne tükürmezsen onu iltifat sanır,
Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.
 

Söyle Namdar söyle namın yürüsün !



Bununla birlikte ileri medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarak medeniyet rekoru kırıyoruz Avrupalılara inat Çağ atlıyoruz öyleyse !

Varol Padişahım..! Sen çok yaşa !!   

Ayşen TÜRKMEN
Karadeniz Birlik Gazetesi 18 Temmuz 2011